Avrupa Birliği ve İngiltere Arasında Aşı Savaşı
- Hacı Mehmet Boyraz
1. AB ve İngiltere’de aşılama faaliyetleri ne durumda?
Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkıp kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınıyla mücadelede hayati öneme sahip aşıların tedariki ve uygulanması hususlarında Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler ile eski üye ülke İngiltere arasında açıkça bir uçurum olduğu görülüyor. Statista’nın en son 30 Mart 2021’de yayımladığı verilere göre[1] 68 milyon nüfusa sahip İngiltere, Avrupa ülkeleri arasında yüzde 50,85 oranıyla nüfusuna en çok doz aşı uygulayan ülke konumundadır. AB üyesi ülkelerden en iyi performansı gösteren Malta yüzde 42,15 ve Macaristan yüzde 28,61 oranlarında doz uygulayabilmiştir. Diğer AB üyesi ülkelerde ve bir bütün halinde 450 milyon nüfuslu AB genelinde ise henüz yüzde 20’nin üzerine çıkılamamıştır. Bu somut rakamlardan hareketle AB üyesi ülkelerin aşılama faaliyetlerinde İngiltere’nin oldukça gerisinde kaldıkları anlaşılmaktadır. Aralık 2020 gibi erken bir tarihte vatandaşlarını aşılama çalışmalarına başlayan İngiltere’nin[2] bu alanda hızlı davranmasından ötürü sadece Avrupa’da değil dünyadaki en başarılı ülkeler arasında yer aldığı söylenebilir. “Our World in Data” isimli platformun verilerine göre nüfusunun önemli bir kısmını aşılayan İsrail’den hemen sonra İngiltere’nin geldiği görülüyor.[3]
AB ve İngiltere’de aşılama faaliyetleri ne durumda? AB ve İngiltere arasındaki aşı savaşı nasıl başladı? Tarafların yaklaşımı nasıl değerlendirilebilir? Aşı savaşının arka planında ne var? Bundan sonra ne olabilir?
Tablo 1. Avrupa Ülkelerinde Koronavirüse Karşı Aşılanma Oranları (Yüzde)
İngiltere | 50,85 |
Malta | 42,15 |
Sırbistan | 35,58 |
Macaristan | 28,61 |
İzlanda | 19,39 |
Estonya | 19,24 |
Danimarka | 18,70 |
Litvanya | 18,20 |
Slovakya | 17,55 |
Avusturya | 17,42 |
Kaynak: Statista (30 Mart 2021 itibarıyla)
2. AB ve İngiltere arasındaki aşı savaşı nasıl başladı?
AB ve İngiltere arasındaki güncel aşı savaşı aslında Oxford Üniversitesi ile birlikte koronavirüs aşısı üreten İngiliz-İsveç ortaklığındaki ilaç firması AstraZeneca’nın Ocak 2021’de yaptığı duyuruyla AB’nin talep ettiği siparişleri belirtilen tarihe kadar yetiştiremeyeceğini açıklaması üzerine başlamıştır. Firma bunun için Belçika’da bulunan bir tedarikçi fabrikada yaşanan sorunları gerekçe göstermiştir.[4] Bu kapsamda AstraZeneca 2021’in ilk çeyreğinde AB’ye 90 milyon doz aşı taahhüt etmesine rağmen bunu önce 40 milyona ve ardından da 30 milyona indirmiştir. Firma 2021’in ikinci çeyreği için 180 milyon doz olan aşı taahhüdünü 70 milyon doza düşürdüğünü açıklamıştır. Bu gelişmenin ardından üye ülkeler adına aşı tedarikinden sorumlu olan AB Komisyonu Şubat’ta yaptığı duyuruyla üye ülkelerdeki yetişkin nüfusun yüzde 70’inin virüse karşı aşılanması hedefinin 1 Haziran’dan 21 Eylül’e çekildiğini ilan etmiştir. Bu da doğal olarak üye ülkelerin aşılama faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir.
Diğer taraftan Mart’ta AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in İngiltere’nin AstraZeneca tarafından geliştirilen aşıları kendi vatandaşları için sakladığını iddia etmesi üzerine tartışma yeni bir boyuta taşınmıştır. Uluslararası ajanslar tarafından “aşı milliyetçiliği” şeklinde haber yapılan bu ve benzer açıklamaların ardından Brüksel yönetimi AB menşeli aşılardan en çok satın alan ülkeler arasında yer alan İngiltere’ye bir nevi “sopa” göstermek için bu aşıların ihracını engelleyebileceğini ima etmesiyle savaş daha da kızışmıştır. Bunun hemen ardından aralarında Almanya ve Fransa’nın da bulunduğu birçok üye ülke AstraZeneca’nın ruhsatını ürettiği aşının kan pıhtılaşmasına neden olduğu gerekçesiyle Mart’ta askıya almıştır. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün ve Avrupa İlaç Ajansı’nın (EMA), AstraZeneca aşısının kanda pıhtılaşma riskini artırdığına dair bir bulgu olmadığını açıklamasıyla çoğu üye ülke yeniden aşılamayı başlamıştır. Yine de kısa süre içerisinde birbiri ardına yaşanan bu gelişmeler AB üyesi ülkelerin aldıkları kararın daha çok siyasi olduğunu ortaya koymaktadır.
Mart’ın sonuna gelindiğinde ise taraflar arasındaki aşı savaşı daha da alevlenmiş ve iki tarafın konuyla ilgili attığı sert adımlarla somut bir hal almıştır. Bu bağlamda önce Brüksel yönetimi açıkça İngiltere’yi hedef alır şekilde AB menşeli koronavirüs aşılarının ve bu aşıların bileşenlerinin ihracına yönelik kısıtlamalar getirmiştir. Bunu takiben Londra yönetimi de AB’yi hedef alır şekilde Mart sonunda yaptığı duyuruyla ülkedeki yetişkin nüfusunun tümüne aşı yapılana kadar diğer ülkelere aşı tedarikinde bulunulmayacağını açıklamıştır.[5] Böylece AB ve İngiltere arasındaki aşı savaşı siyasi münakaşalardan çıkıp yasal düzenlemelerde hayat bulmuştur.
3. Tarafların yaklaşımı nasıl değerlendirilebilir?
Brüksel ve Londra arasında devam eden aşı savaşıyla ilgili olarak öncelikle AB kanadının tutumuna dair bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Buna göre AB’nin bugüne kadar opsiyonlar dahil olmak üzere Pfizer-BioNTech ile 600 milyon, Moderna ile 460 milyon, CureVac ile 405 milyon, AstraZeneca ile 400 milyon, Johnson&Johnson ile 400 milyon ve Sanofi-GSK ile 300 milyon doz aşı temini için anlaşmalar yaptığını ifade etmekte fayda var.[6] Her ne kadar bu dozlar farklı tarihlerde AB’ye teslim edilecek olsa da Afrika, Asya ve Latin Amerika’da birçok ülkenin aşı kıtlığıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde AB’nin kurumsal olarak bu denli yüksek sayılarda aşı temin etmeye çalışması eleştiriye açık bir durumdur. Zira AstraZeneca üzerinden yaşanan tartışma bağımsız şekilde değerlendirilirse AB’nin sanki bu firma dışında hiçbir alternatifinin olmadığı gibi bir algı ortaya çıkıyor. Halbuki (bu paragrafın girişinde ifade edildiği üzere) Brüksel yönetimi bugüne kadar birçok firmayla anlaşmalar yapmış ve bu firmalardan aşı temin etmeye başlamıştır. Haliyle dünyanın birçok ülkesi aşı kıtlığı yaşarken AB’nin kurumsal olarak bu denli “açgözlü” davranması sorunun aslında önemli bir kısmını teşkil ediyor.
Bunların yanında AB yönetimi diğer koronavirüs aşılarına kıyasla daha düşük fiyatı ve daha kolay depolanabilmesinden ötürü AstraZeneca aşısında ısrar etmek yerine toplum sağlığının korunması adına rasyonel davranıp Türkiye ve Sırbistan gibi Çin ve/ya Rus aşılarını da en başından gündemine alsaydı belki böylesi bir durumla karşı karşıya kalmayabilirdi. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in aşıların temini ve siparişlerin zamanında teslimi konularında fazla iyimser davrandıklarını dile getirmesi esasen bu hatanın bir kabulü olarak değerlendirilebilir.[7] Aynı şekilde AstraZeneca yönetiminin konuyla ilgili yaptığı açıklamada AB’ye İngiltere’ye olduğu kadar hızlı teslim etme sözü vermediklerini ve AB’nin İngiltere’den üç ay sonra kendileriyle sözleşme imzalamış olmalarına rağmen İngiltere ile aynı hızda aşı tedarik etmek istemelerini şaşırtıcı bulduklarını söylemesi dikkate değer bir bilgidir.[8] Dolayısıyla AB’nin artık her kesimce kabul edilen hantal bürokratik yapısının sürecin bu noktaya gelmesinde önemli bir rol oynadığı ifade edilebilir.
Aşı savaşıyla ilgili Londra yönetiminin tutumuna bakıldığında ise kurumsal olarak AB’nin İngiltere’ye yönelik gündeme getirdiği aşı milliyetçiliği suçlamasını uzun bir süre reddettiğini belirtmek gerekiyor. Konu her gündeme geldiğinde görüşlerini beyan eden Başbakan Boris Johnson koronavirüs aşılarına ve aşıların bileşenine ihracat yasağı getirmediklerini ifade etmiş ve konuyla ilgili hükümetin üzerinde bir sorumluluğun bulunmadığını savunarak AstraZeneca firmasını hedef göstermiştir. Buna karşın (yukarıda da ifade edildiği üzere) Başbakan Johnson’ın aşılama programında kaydedilen başarının arkasında kapitalizmin ve açgözlülüğün bulunduğunu söylemesi açıkça bir çelişkiye işaret ediyor. İngiliz hükümetinin nüfusunun yarıdan fazlasına aşı uygulamasına rağmen Mart sonunda aşı ihracını engelleyen düzenlemeye gitmesi de bir başka çelişki olarak görülebilir. Haliyle aşı savaşının bu noktaya gelmesinde en az AB kadar İngiltere’nin de hatalı olduğu söylenebilir.
4. Aşı savaşının arka planında ne var?
En sonda söylenmesi gerekeni en başta açıkça ifade etmek gerekirse AB ve İngiltere arasında devam eden aşı savaşının arka planında tarafların kendi toplumlarını bir an evvel aşılama arzusu bulunuyor. Burada özellikle Başbakan Johnson’ın ülkesine yönelik aşı milliyetçiliği ithamlarını reddetmesine rağmen Mart’ta milletvekilleriyle yaptığı özel bir görüşmede “Aşılama programında kaydettiğimiz başarının arkasında kapitalizm ve açgözlülük var” beyanında bulunması[9] aslında AB yönetiminin İngiltere’ye yönelik ithamlarını bir ölçüde haklı çıkarıyor. Bunun yanı sıra AB ve İngiltere arasında zor şartlar altında tamamlanan Brexit’in hemen ardından böylesi derin bir krizin baş göstermesi bazı kesimlerce “ayrılık sonrası ilk hesaplaşma” şeklinde okunuyor.[10] İngiltere’nin AB’den ayrılmasının ardından ticari konularla ilgili iki taraf arasındaki anlaşmazlıkların da devam etmesi dikkate alınırsa aslında bu değerlendirmelerin bir ölçüde haklılık payının olduğu söylenebilir. Dolayısıyla AB ve İngiltere arasında süren aşı savaşı birbiriyle iç içe geçmiş bu iki arka plan bilgisinin somut bir çıktısı olarak değerlendirilebilir.
5. Bundan sonra ne olabilir?
Aşı savaşının akıbetine dair bazı öngörülerde bulunmak gerekirse öncelikle AB üyesi ülkeler adına aşı temininden sorumlu olan AB Komisyonunun bugüne kadar başarılı bir performans sergileyemediğini ifade etmek gerekiyor. Komisyon Başkanı Leyen’in Şubat’ta verdiği bir demeçte “Henüz olmak istediğimiz yerde değiliz” açıklaması bunu destekler niteliktedir. Bu gerçeklikten ötürü aralarında Avusturya, Çekya, Macaristan, Polonya ve Slovakya’nın bulunduğu bazı üye ülkeler Çin ya da Rusya’dan aşı temini için geçtiğimiz aylarda masaya oturmuştur. Daha da önemlisi AB’nin sağlık güvenliğine zarar verebileceği endişesiyle Batı menşeli olmayan aşılara uzun süre sıcak bakmayan Almanya ve Fransa gibi iki büyük üye ülke Mart sonunda Vladimir Putin ile yaptıkları üçlü zirvede Rus “Sputnik V” aşısının AB’de tescili, teslimatı ve ortak üretim konularını görüşmüştür.[11] Burada EMA’nın Çin ve Rus aşılarına halen onay vermediği dikkate alınırsa AB üyesi ülkelerin aşı teminiyle ilgili ayrıştıkları ve zorunlu olarak yeni alternatiflere yöneldikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla her iki tarafın da birbirlerine “sopa” ile yaklaşmaya devam etmeleri durumunda bundan hiç şüphesiz en çok AB ve İngiliz vatandaşları etkilenecektir. Bundan ötürü AB ve İngiltere’nin gereksiz siyasi münakaşaları bırakıp iki rasyonel aktör olarak masaya oturması ve birlikte hareket etmesi en mantıklı yol olarak görünüyor.
Diğer taraftan her iki tarafın da şu an için tek taraflı çıkarlara öncelik vermesinden ötürü aşı savaşının bir süre daha devam etmesi bekleniyor. Bu çerçevede önümüzdeki süreçte yaşanabilecek en olası senaryoya göre öncelikle İngiltere’nin kendi ülkesindeki yetişkin nüfusu aşılaması ve bu aşılama faaliyetleri sonucunda ülkedeki vaka ve vefat sayılarını kontrol altına alması gerekiyor. Bunu takiben aşı ihracına yönelik kısıtlamaları kaldırması gerekecektir. AstraZeneca firması da ancak böylesi bir durumda AB’ye taahhüt ettiği aşıları zamanında temin edebilecektir. Netice itibarıyla İngiltere’nin şu ana kadar nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasını aşılaması ve AB ülkelerinin aşılama faaliyetlerinde çeşitli alternatiflere yönelmeleri dikkate alınırsa mevcut şartlar altında taraflar arasındaki gerilimin yaz dönemine kadar yavaş yavaş düşeceği ifade edilebilir.
[1] “Number of COVID-19 Caccination Doses Administered in Europe as of March 30, 2021 by Country”, Statista, https://www.statista.com/statistics/1196071/covid-19-vaccination-rate-in-europe-by-country, (Erişim tarihi: 1 Nisan 2021).
[2] “Covid-19 Vaccine: First Person Receives Pfizer Jab in UK”, BBC News, 8 Aralık 2020.
[3] “Coronavirus (COVID-19) Vaccinations”, Our World in Data, https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, (Erişim tarihi: 1 Nisan 2021).
[4] “Avrupa Birliği, AstraZeneca ile Anlaşamadı”, TRT Haber, 28 Ocak 2021.
[5] Kerem Congar, “İngiltere Kendi Vatandaşlarını Aşılamadan Diğer Ülkelere Covid-19 Aşısı Satmayacak”, Euronews Türkçe, 30 Mart 2021.
[6] “AB’den AstraZeneca’ya Aşı Tedarik Uyarısı”, Anadolu Ajansı, 23 Mart 2021.
[7] “AB, COVID-19 Aşılama Hedefini Uzattı”, TRT Haber, 12 Şubat 2021.
[8] “Avrupa’da Kovid-19 Aşısı Savaşları Yaşanıyor”, Anadolu Ajansı, 28 Ocak 2021.
[9] “İngiltere Başbakanı Johnson: Aşıdaki Başarımızın Arkasında Açgözlülük ve Kapitalizm Var”, BBC Türkçe, 24 Mart 2021.
[10] “EU Showdown Looms with UK over 30m AstraZeneca Doses”, The Irish Times, 24 Mart 2021; “Vaccine Showdown: What would the EU Blocking Exports Mean?”, Bloomberg, 22 Mart 2021.
[11] “Putin, Merkel ve Macron ile Görüştü”, TRT Haber, 31 Mart 2021.