Belçika’da Koronavirüs Krizi Üzerinden Türk Toplumuna Yönelik Irkçı Suçlamalar
- Enes Bayraklı1. Belçika’nın genel Koronavirüs bilançosu nedir?
Belçika’da ilk Koronavirüs (COVID-19) vakası 4 Şubat’ta tespit edildi. Tatilcilerin ülkelerine dönmeleri ile ivme kazanan Koronavirüs vakaları 30 Mart’a gelindiğinde ise büyük bir artış göstererek ülke genelinde 927’si yoğun bakımda olmak üzere 11 bin 899 onaylanmış vakaya ulaştı. Koronavirüsün neden olduğu ilk ölüm 11 Mart’ta gerçekleşirken 30 Mart’a gelindiğinde ölü sayısı 513’e yükseldi. Belçika Halk Sağlığı Enstitüsü (Sciensano) tarafından açıklanan verilere göre tespit edilen 11 bin 899 vakadan 7 bin 64’ü (yüzde 59) Flaman Bölgesi, 3 bin 351’i (yüzde 28) Valon Bölgesi ve 1.263’ü (yüzde 11) Brüksel Başkent Bölgesi’nde görüldü. Tespit edilen 221 (yüzde 2) vakada ise adres bilgileri belirtilmedi. Yine aynı enstitü tarafından paylaşılan verilere göre Koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin yaklaşık yüzde 90’ının 65 yaş üstü kişilerden oluştuğu ve ölen en genç hastanın da 30 yaşında olduğu açıklandı.
30 Mart itibarıyla vaka sayısı 1.487’ye ulaşmıştır. Sayının bu denli yüksek olması gerek siyasetçilerin gerekse medyanın dikkatini çekerken bu durumla ilgili bir açıklama arayışına çıkan bazı ırkçı siyasetçiler bölgede yaşayan Türk toplumunu günah keçisi olarak ilan etmiştir.
Tablo 1. Belçika’da Koronavirüs Vaka Sayıları
Kaynak: “Belgium”, Worldometer, https://www.worldometers.info/coronavirus/country/belgium, (Erişim tarihi: 30 Mart 2020).
Belçika genelinde Koronavirüs vaka sayılarının dağılımına bakıldığında salgının en çok Limburg Bölgesi’nde görüldüğü, hızla yayıldığı ve en çok ölüme yol açtığı dikkat çekmektedir. Bu bölgede 30 Mart itibarıyla vaka sayısı 1.487’ye ulaşmıştır. Sayının bu denli yüksek olması gerek siyasetçilerin gerekse medyanın dikkatini çekerken bu durumla ilgili bir açıklama arayışına çıkan bazı ırkçı siyasetçiler bölgede yaşayan Türk toplumunu günah keçisi olarak ilan etmiştir.
Harita 1. Belçika’da Yüz Bin Kişi Başına Düşen Koronavirüs Vaka Oranı
Kaynak: Pieter Gordts, “In Kaart: Hoe Hard is uw Provincie Getroffen Door Het Coronavirus?”, De Morgen, 30 Mart 2020, https://www.demorgen.be/nieuws/in-kaart-hoe-hard-is-uw-provincie-getroffen-door-het-coronavirus~be100675, (Erişim tarihi: 30 Mart 2020).
2. Türk toplumu Koronavirüs krizinde nasıl günah keçisi haline getirilmiştir?
Geçtiğimiz haftalarda WhatsApp gruplarında kimliği belirsiz bir kadının Türk toplumunu kurallara uymaya davet ettiği bir ses kaydı hızla yayılmaya başladı. Söz konusu kimliği belirsiz şahıs Limburg Bölgesi’ndeki bir hastanede görev yapan bir doktorun kendisine ulaştığını ve Koronavirüs teşhisiyle yoğun bakımda yatan hastaların yarısından fazlasının Türk kökenli olduğunu söylediğini iddia ediyordu. Yine bu dönemlerde aynı hastaneden bir asistan doktora ait olduğu iddia edilen bir mesaj Facebook sayfalarında dolaşmaya başladı. Bu mesaj 3’ü yoğun bakımda olmak üzere toplamda 16 hastanın Türk kökenli olduğu iddiasını içeriyordu. Bu durumun gerekçesi olarak da Türk kökenli vatandaşların “sosyal mesafe” kuralına uymamaları gösteriliyordu.
Bunun üzerine Flaman hükümetinde Çevre, Turizm ve Adalet Bakanı olan, Türkler ve Müslümanlar hakkındaki ırkçı ve İslamofobik çıkışları ile bilinen aşırı sağcı N-VA partisi üyesi Zuhal Demir 21 Mart’ta kendi Facebook hesabından yaptığı bir paylaşımla aşırı sağcıların uzun zamandır Türk toplumunu suçlamak için kullandığı klişe iddialar ve ön yargıları dile getirerek Türk toplumuna kurallara riayet etmeleri çağrısında bulundu. Yaptığı açıklamada Koronavirüsün belli kesimlerin toplumdan bihaber yaşadığını gözler önüne serdiğini iddia eden Demir, Türk toplumunun iç içe yaşadığını, hükümetin aldığı önlemlerden sonra bile bir zihniyet değişikliğinin yaşanmadığını sözlerine ekliyordu. Ayrıca Demir’e göre Flaman yayın organları Türk toplumu tarafından yeterince takip edilmiyor ve bu yüzden de Türkler alınan önlemler konusunda bilgisiz kalıyorlardı.
Bu mesajın ardından Flaman hükümetinin Toplum ve İçişleri Bakanı Bart Somers (Open Vld/ Flaman Liberal) Twitter hesabından Türkçe olarak “Odanda kal!” mesajı paylaştı. Ayrıca Somers habere konu olan hastanedeki hastaların yarısından fazlasının Türk olduğu iddialarından dolayı da Uyum ve Toplumsal Entegrasyon Ajansı’nın internet sitelerinde çok dilli broşürler paylaştıklarını belirtti. Buna ek olarak Somers alınan önlemlerin ve salgın ile ilgili bilgilerin her kesime ulaşmasını sağlamak amacıyla toplumdaki çeşitli gruplara mensup “influencer”larla iş birliği yaptıklarını yine Twitter hesabından açıkladı. Bu her ne kadar güzel bir inisiyatif olsa da bu paylaşımların söz konusu iddialar üzerine yapılmış olması Türk toplumuna karşı bakışı yine de olumsuz etkiledi. Bunun yanında bütün bu paylaşımlar ne denli doğru oldukları araştırılmaksızın gazete sayfalarına taşındı. Hiçbir renk, ırk ve din ayırt etmeyen bir virüsün bile ırkçı siyasete malzeme yapılmış olması ile Türk toplumu Koronavirüsle ilgili kamuoyu tartışmasının odak noktası haline getirilmiş oldu.
3. Türk toplumunun hedef gösterilmesine ne tür tepkiler verildi?
Türk toplumuna bir anda adeta Koronavirüsün yayılmasının suçlusuymuş gibi davranılmasının ardından hem yayılan haberlerin doğru olmadığına ilişkin bilgiler hem de Türk toplumunun hedef gösterilmesine karşı tepkiler birer birer gelmeye başladı. İddiaların ve sonrasındaki tepkilerin kontrolden çıkması üzerine Limburg’teki söz konusu hastaneden resmi bir açıklama geldi. Açıklamada Koronavirüs sebebiyle tedavi altına alınan hastalar arasında Türk kökenli hastaların da bulunduğu onaylandı. Söz konusu açıklamanın devamında hastanenin hizmet bölgesi içerisinde Türk kökenli vatandaşların da bulunduğu göz önüne alındığında bunun anormal ve olağanüstü endişe yaratacak bir durum olmadığı belirtildi. Bunun yanında içinde hasta sayısının belirtildiği ve hastanede çalışan bir asistan doktora ait olduğu iddia edilen mesaj da ismi geçen doktor tarafından yalanlanarak telaffuz edilen rakamların doğru olmadığı söylendi. Ayrıca Limburg Eyalet Valisi Michel Carlier de hastanelerde oransal olarak çok fazla Türk kökenli hastanın olduğu bilgisinin gerçekleri yansıtmadığını açıkladı. Türk toplumu üzerindeki baskıların artması üzerine Brüksel Büyükelçiliği de bir basın duyurusu yayımlayarak doğruluğu teyit edilmeyen bu tarz haberlerin yapılmasının bilgi kirliliğine yol açtığını dile getirdi. Buna ek olarak açıklamada “Türkleri olumsuz şekilde yaftalamaya yönelik haberlerin çıkmasının Belçika’daki birlikte yaşama kültürüne ve toplumsal uyuma fayda sağlamayacağı açıktır” sözlerine de yer verildi.
Türklerin Koronavirüs krizinde hedef gösterilmesine Belçika’daki Fas kökenlilerden de tepki geldi. Fas kökenli yazar Aya Sabi de kendi sayfasından yaptığı açıklamada Korona tedavisi gören hastaların gerçekten yarısından fazlası Türk kökenli olsa bile bunun hiçbir şekilde entegrasyonla ilişkilendirilemeyeceğini belirtti. Eğer bir sebep bulunmak isteniyor ise bu durumun yıllarca kömür madenlerinde çalışan Türklerin akciğerlerinin zayıf olmasından dolayı risk grubunda olmalarına ya da hükümetin önlem almaktaki gevşekliğine, bu sebeple de düğünlerin ve diğer başka toplantıların karantina ilan edilmeden önce hala devam etmesine bağlanabileceğini ekledi. Ara tatil sırasında insanların Kuzey İtalya bölgesine kayak tatiline gitmesine ve Hollanda’da yasak olmamasını fırsat bilerek Belçika’daki yasaktan kaçmak için Hollanda’ya akın eden Belçikalılara atıfta bulunarak sorumsuzluğun bir ırk veyahut din ile ilişkilendirilemeyeceğini tekrarladı. Bunlara ek olarak çeşitli sivil toplum kuruluşları ve sivil inisiyatiflerden de tepkiler gecikmedi. Örneğin #AllemaalVanBelang (#HerkesÖnemli) isimli sivil inisiyatif platformu sosyal medyada sıklıkla paylaşılan –ve yıllar öncesine ait olduğu bilinen– cami ve camide ibadet eden insan görüntüleri paylaşılmak suretiyle Müslümanların “sosyal mesafe”yi korumaya yönelik alınan tedbirlere uymadıkları algısının yaratılmaya çalışıldığına dikkat çekti.
Görüldüğü gibi her ne kadar kaynağı belli olmayan yalan haberlerle Belçika toplumu içerisinde önemli bir konuma sahip Türk toplumu hedef gösterilmeye çalışılsa da toplumdaki sağduyulu insanlar ve sivil oluşumlar sayesinde gerçek er ya da geç ortaya çıkmaktadır.
4. Sağ popülizm bu durumdan nasıl faydalanmaya çalıştı?
Hem Avrupa genelinde hem de Belçika’da aşırı sağın son yıllarda yükselişte olduğu bilinen bir gerçek. Mevcut konjonktürde sağ partiler toplumsal her olaydan çıkar elde edebilecekleri bir siyasi yol haritası izlemektedir. Bu yaklaşım Koronavirüs krizi sırasında da kendini göstermiştir. Belçika Türk toplumu mesnetsiz iddialarla kamuoyunun hedef tahtası haline getirilirken sağ parti ve destekçileri salgının yayılmasında büyük etkisi olan olaylara sessiz kalmıştır. Örneğin Belçika hükümeti tarafından alınan tedbirlerin 13 Mart’ta yürürlüğe girecek olması ve o dönemde Hollanda’da halen bir yasağın bulunmamasını fırsat bilen Belçikalılar bilinçsizce bölgedeki kafe ve restoranlara akın etmiştir. Bu durum Hollanda kamuoyunda Belçikalılara karşı tepkiye yol açmıştır. Bu “hafta sonu kaçamağı” Limburg’ün Hollanda’ya sınır olması da göz önünde bulundurulduğunda bu bölgedeki vaka sayısının yüksek olmasına dair bir açıklama olabilir. Bununla beraber yine aynı günlerde Belçika’nın çeşitli şehirlerinde düzenlenen “lockdown partileri” alınan tedbirleri hiçe saymıştır. Bu parti furyasına Open Vld (Flaman Liberal) partisi başkanı Gwendolyn Rutten’ün eşi, düzenlediği lockdown partisi ile, N-VA’lı Izegem Belediye Başkanı Bert Maertens’ın da katıldığı “sokak partisi” ile dahil olmuştur. Halka örnek olması gereken üst düzey parti temsilcilerinin böylesi hayati bir konuda sergiledikleri bu tutum sorumsuz davranışların ırk veya din ile hiçbir alakası olmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Zuhal Demir ise bu konuda sessizliğini korumuştur. Limburg Bölgesi’ndeki hastanelerde tedavi gören Koronavirüs hastalarının yarısından çoğunun Türk kökenli olduğu iddialarını üzerine düşünmeden entegrasyonla ilişkilendiren ve Türk toplumunu Belçika medyasını takip etmemekle suçlayan Demir’in entegrasyon problemi olmadığı varsayılan kişiler tarafından organize edilen lockdown partileri hakkında beklenilen tepkiyi vermemiş olmaması düşündürücüdür.
Türk ve Türkiye karşıtı lobinin başını çeken Demir daha önceki yıllarda, Eşit Haklar ve Yoksullukla Mücadeleden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevi sırasında Türk kökenli çocuklara verilen Türkçe derslerinin en büyük muhalifi olmuştur. Kendisi bu derslerin Türkiye tarafından Türk kökenli çocukların Flaman toplumuna entegre olmaması için desteklendiğini iddia ederek yine Türk toplumunu hedef tahtası haline getirmiştir. Bunun yanında Demir aynı tavrı okullarda genel bir başörtüsü yasağını savunurken de sergilemiştir. Kız çocuklarının aile baskısı ile başörtüsü takmaya zorlandığını iddia eden Demir mevcut Flaman hükümetinden sonra kurulacak yeni hükümete bu konuyu hükümet programına alması çağrısında bulunmuştur. Bu örneklerden de anlaşıldığı üzere Zuhal Demir’in Koronavirüs krizi esnasında takındığı ayrıştırıcı, ırkçı ve toplumun Türk kökenlilere bakışını olumsuz yönde etkileyebilecek tavrına aslında şaşırmamak gerekir.
5. Belçika’daki Türk toplumu Koronavirüs krizine karşı nasıl bir tutum sergiledi?
Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Başkonsolosluğunun paylaştığı verilere göre günümüzde Belçikalı Türklerin sayısı 200 bini aşmış bulunmaktadır. Artık yaşadıkları ülkenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan Belçika Türk toplumunun halk sağlığına karşı ciddi bir tehdit olan Koronavirüs salgınıyla ilgili alınan önlemlere uymadığını iddia etmenin ve ülkenin hatırı sayılır bir kesimini oluşturan bu toplumu atfen kötülemenin bu zor zamanlarda akıl karı olmadığı aşikardır. Koronavirüs salgının toplumsal dayanışma, birlik ve beraberlik ruhuyla aşılabileceğine inanan Belçika Türk toplumu Belçika makamlarının aldığı kararlara hassasiyetle riayet ederek sorumluluk sahibi bir tutum sergilemektedir. Ayrıca böylesine zor bir süreçte Belçika Türk toplumu özverili bir şekilde elini taşın altına koymaktadır. Bu bağlamda gerek sivil inisiyatifler gerekse önde gelen sivil toplum kuruluşları toplumun salgın ve alınan kararlar konusunda bilgilendirilmesine dair duyurular paylaşmaktadır. Salgının gittikçe ivme kazandığı günlerde Belçika Diyanet Vakfı da yetkili makamların açıkladığı kararlara uyulması gerektiği hususunda bir basın açıklaması yayımlamıştır.
Bunlara ek olarak Belçika’nın salgına hazırlıksız yakalanması ve ardından hastanelerde maske sıkıntısı çekildiğinin öğrenilmesiyle beraber Türk kökenli kadınların evlerinde bulunan dikiş makinalarıyla Koronavirüs salgınına karşı mücadele eden sağlık çalışanları için gönüllü olarak maske dikmeye başladıkları bilinmektedir. Ayrıca bazı Türk kökenli işletme sahipleri de piyasada buldukları maskeleri satın alarak sonrasında hastanelere bağışlamıştır. Koronavirüs nedeniyle ülke genelinde okulların tatil edilmesiyle eğitimleri yarıda kalan öğrenciler için Türk kökenli üniversite ve yüksekokul öğrencileri gönüllü olarak çevrim içi dersler düzenlemektedir. Bu dersler ile okuldan uzak kalan öğrencilerin eğitimlerini aksatmamaları ve mümkün mertebe eğitimden kopmamaları hedeflenmektedir. Eğitim kurumlarının sağlık ile ilgili bölümlerinde öğrenim gören bazı Türk kökenli öğrenciler de gönüllü olarak hastanelerde çalışarak buralardaki iş yükünü hafifletmek için çaba sarf etmektedir. Bu örnekler Türk kökenli vatandaşların Belçika toplumundaki diğer bireyler gibi bu zorlu günleri en az kayıpla atlatmak adına ellerinden geleni yaptıklarını göstermektedir.