Koronavirüs Salgını Küresel Sistemi Nasıl Etkileyecek?
- Murat Yeşiltaş - Nurullah Gür - Can Acun1. Koronavirüs salgınının ekonomik maliyeti nedir
Yeni nesil Koronavirüsün (COVID-19) Çin’de görülmesiyle birlikte küresel tedarik zincirlerinde belli sıkıntılar ortaya çıktı. Çin’den çeşitli ara mallarının ve nihai ürünlerin tedarikinde yaşanan problemlerin küresel bir arz şokuna neden olabileceğine yönelik endişeler yükseldi. Virüsün Avrupa ve Kuzey Amerika’ya beklenenden daha hızlı ve yoğun bir şekilde yayılması birçok ülkenin sosyal ve ticari hayatı kısıtlayıcı önlemler almasına neden oldu. Bu kısıtlamaların beslediği talep şoku küresel büyümeye dair endişeleri iyice arttırdı. Gittikçe kötüleşen yatırımcı beklentilerine ABD Merkez Bankasının (Fed) aldığı acil faiz indirimi kararlarının yükselttiği panik havası ve petrolde Rusya-Suudi Arabistan cephesinde yaşanan fiyat savaşı da eklenince finans piyasaları tam anlamıyla bir serbest düşüş yaşadı.
Bu gelişmeler sonrasında küresel ekonomik büyümeye yönelik projeksiyonlar kayda değer oranda değişmiştir. OECD açıkladığı baz senaryosunda virüs salgınından kaynaklı olarak küresel büyüme tahminini yüzde 2,9’dan yüzde 2,4’e çekmiştir. OECD’nin kötümser senaryosunda küresel ekonomik büyümenin yüzde 1,5’e kadar gerileyebileceği öngörülüyor. Asya Kalkınma Bankası ise en kötü senaryoda virüsün küresel ekonomiye toplam maliyetinin 347 milyar dolara (küresel ekonominin yaklaşık yüzde 0,5’i kadar) kadar çıkabileceğini tahmin etmektedir. Virüsten kaynaklı zararın hizmetler sektörü başta olmak üzere ekonomilerin geneline yayılması kuvvetle muhtemeldir. Belirsizliklerin çok yüksek olduğu böylesi bir dönemde yılın geneline dair nokta atışı büyüme ve maliyet tahmini yapmak imkansızdır. Küresel ekonomik büyümenin virüsten kaynaklı olarak 2020’de ne kadar zarar göreceği öncelikle salgının bahar ayları içerisinde kontrol altına alınıp alınamamasına bağlı olarak değişim gösterecektir. Alınan ekonomik tedbirlerin etkinliği de diğer bir temel belirleyici unsurdur.
Çin başta olmak üzere Doğu Asya ülkelerinden diğer bölgelere doğru kayabilir. İmalat sanayiinde yüksek üretim deneyimi ve beşeri sermayesi olan ve çeşitli lojistik avantajlara sahip gelişmekte olan ülkeler, uzun vadede daha fazla doğrudan yabancı sermaye çekerek küresel tedarik zincirlerine daha yoğun bir oranda eklemlenebilirler.
2. Salgın sonrası nasıl bir küresel ekonomi ile karşı karşıya gelinebilir?
Virüs salgını sonrası küresel ekonomik yapıyla ilgili farklı boyutlarda dramatik değişimler yaşanması söz konusu olabilir. Çokuluslu şirketler bu derece ciddi bir arz şokuyla yeniden karşılaşmamak için yatırım ve üretim stratejilerini baştan aşağıya gözden geçirebilirler. Bu bağlamda küresel tedarik zincirleri “dünyanın fabrikası” olarak anılan Çin başta olmak üzere Doğu Asya ülkelerinden diğer bölgelere doğru kayabilir. İmalat sanayiinde yüksek üretim deneyimi ve beşeri sermayesi olan ve çeşitli lojistik avantajlara sahip gelişmekte olan ülkeler, uzun vadede daha fazla doğrudan yabancı sermaye çekerek küresel tedarik zincirlerine daha yoğun bir oranda eklemlenebilirler. Ancak gelişmiş Batılı ülkelerde artan korumacı önlemler ve küreselleşme karşıtlığının bir yansıması olarak Amerikan ve Avrupa menşeli bazı çokuluslu şirketlerin fabrikalarını kendi ülkelerine kaydırmayı planlamaları söz konusu olabilir. Bu üretim transferinin gerçekleşmesini kolaylaştırmak üzere fabrikalarda düşük ücretli mavi yakalı çalışanlara olan ihtiyacı azaltmak için akıllı robotların kullanımı daha önce tahmin edilenden daha hızlı yaygınlaşabilir.
Virüs çalışma koşullarında da ciddi değişimlerin önünü açabilir. Yeni nesil teknolojiler sayesinde daha kolay hale gelen esnek çalışma saatleri ve evden çalışma modelleri daha hızlı şekilde yaygınlık kazanabilir. Bu trend özellikle hizmetler sektöründe kendini daha derinden hissettirecektir. Bununla birlikte bireylerin turizm, hijyen ve sağlık alanlarına yönelik tüketim alışkanlıklarında da değişimler gözlenebilir.
Birçok ülke virüs salgınının ekonomi üzerinde yaratacağı tahribatı mümkün olduğunca asgari düzeylerde tutmak için eşine az rastlanır miktarlarda genişletici maliye politikası paketleri açıklamaya başlamıştır. Para politikalarının yetersiz kalacağı bu ortamda mali teşvikler son derece gereklidir. Şu aşamada ülkeler genişletici maliye politikalarının maliyetini ve olası yan etkilerini düşünecek durumda değildir. Ancak virüs salgını atlatıldıktan belli bir süre sonra artan bütçe açıklarının nasıl finanse edileceği ve kamu borç seviyesinin nasıl yönetileceği düşünülmeye başlanacaktır. Bu noktada halihazırda 250 trilyon doların üzerinde olan ve önümüzdeki dönemde daha hızlı artacak küresel borç seviyesinin sürdürülebilir makul seviyelere indirilmesiyle ilgili uluslararası ölçekte bir “saç tıraşı” (borç silinmesi) gündeme gelebilir. Ülkeler kendi içerisinde ise bütçe açıklarını kapatmak için yüksek gelirli grupların aleyhine olacak şekilde ciddi vergi reformlarına imza atabilirler. Küresel borç ve vergi reformlarına yönelik hem ulusal hem de uluslararası ölçekte güç mücadeleleri yaşanabilir. Son olarak birçok ülkenin sağlık sisteminde köklü reformlara gitmesi de sürpriz olmayacaktır.
3. Koronavirüs salgınının ortaya çıkardığı ulusal ve uluslararası güvenlik riskleri nelerdir?
Son on yıldır dünya siyaseti küresel ölçekli ortaya çıkan derin krizlere sahne olmuştur. 11 Eylül ile birlikte küresel sistem bir güvenlik kriziyle yüzleşme zorunda kalmış ve daha sonrasında ise DEAŞ’ın ortaya çıkıp yayılmasıyla da küresel ölçekli güvenlik krizi derinleşerek uluslararası terörizm ulusal ve uluslararası güvenlik için bir numaralı tehdit olarak tanımlanmıştır. Koronavirüs salgını mevcut haliyle ve yayılma potansiyeli nedeniyle mevcut güvenlik krizinin derinleşmesine neden olabilir. Ölüm oranlarının giderek artması, salgının yayılmaya devam etmesi, uluslararası kaynak ve tedarik zincirinin parçalanmasıyla birlikte devletler salgınla kendi başlarına mücadele etmek zorunda kalabilirler. Uluslararası büyük aktörlerin kendilerini izole edici uygulamalara dönmeleri beraberinde salgından daha ağır hasar alan ülkelerin yalnız kalmasına sebep olabilir. Zayıf ülkelerin daha fazla zayıflaması onları hızlı bir şekilde çökmüş devletlere dönüştürebilir. Böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi halinde ise radikal sağ aşırıcı gruplar ve terör örgütleri ortaya çıkan boşluğu doldurmak için harekete geçebilir ve böylece güvenlik devletin otoritesinden çıkarak devlet dışı silahlı grupların eline geçebilir. Bu durum zayıf ve kırılgan devletleri, oluşan panik ile birlikte iç çatışmaya sürükleyebilir. Öte yandan uluslararası aktör ve kuruluşların süreci yönetme konusunda aciz kalmaları beraberinde küresel güvenlik sorunlarına yönelik önleyici ve ortak pratiklerin zayıflamasını getirebileceği için uluslararası güvenlik sorunlarının yaygınlaşmasını ve devletler arası çatışma riskini de arttırabilir.
4. Koronavirüs salgını küresel sistemde nasıl bir etki ortaya çıkarır?
Küresel sistemin üç dinamiği olduğunu söylemek mümkün: aktörler/devletler, uluslararası kurumlar ve uluslararası rejimler. Küresel sistemin Koronavirüs salgınından nasıl etkileneceği konusu hangi senaryonun gerçekleşeceği ile doğrudan ilgili. Eğer iyi senaryo gerçekleşir ise salgının 2020 sonunda tamamen kontrol altına alınması ve ortaya çıkardığı küresel etkilerin giderilmesi için iyileşme dönemine girilmesi beklenebilir. İyi senaryoda küresel sistemin mevcut haliyle devam etmesi yüksek bir olasılık olarak öne çıkmaktadır.
Kötü senaryo gerçekleşerek salgının kontrol altına alınamaması durumunda ise ortaya çıkaracağı enkaz küresel sistemin temel sütunlarının yeniden yapılandırılmasını beraberinde getirebilir. Aktörler bazında ABD’nin küresel liderliğinin sorgulanması daha da sert bir noktaya taşınabilir hatta bazı senaryolara göre Washington yönetimi küresel liderliğini kaybedebilir. Çin gibi aktörler bu süreçte kendi küresel rollerini yeniden konumlandırarak yeni liderlik için daha sert manevralar yapabilir. Uluslararası kurumların kapasite ve krizle baş etme konusunda zayıflıkları nedeniyle yeniden yapılandırılmaları söz konusu olabilir. Uluslararası rejimler ise en çok sorgulanan olguların başında yer alabilir. Küreselleşme, uluslararası tedarik zinciri, uluslararası havacılık ve mobilizasyon düzenlemeleri de kökünden değişebilir.
Her durumda salgın sonrası ABD-Çin geriliminin kriz öncesi duruma göre daha farkı seyredeceğini söyleyebiliriz.
5. Koronavirüs salgını Ortadoğu’yu nasıl etkiler?
Küresel bir salgına neden olan Koronavirüs –dünyanın geri kalanında olduğu gibi– Ortadoğu’da da yayılırken bölgenin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısını derinden sarsmaya başlamış durumdadır. Özellikle petrol ihracatına bağımlılık ve zayıf devlet aygıtları üzerinden Ortadoğu ülkeleri büyük bir meydan okumayla karşı karşıya gelmiş görünüyor. Devlet bütçelerinin önemli bir kısmı petrol ihracatından elde edilen gelire bağlı olan Irak ve İran ile birlikte Körfez ülkeleri büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya bulunmaktadır. Koronavirüsün tetiklediği küresel resesyon süreci petrol fiyatlarını 20 dolarlara kadar düşürerek ilgili ülke bütçelerini yönetilemez duruma getirebilir. Yaptırımlarla boğuşan ve ABD’nin salgına rağmen yeni ek ambargo kararı aldığı İran için bu durum daha da ağır bir etki oluşturmuş durumdayken Tahran’ın Koronavirüs salgınına ilişkin süreci de kötü yönetmesi devlet aygıtlarının gittikçe aşındığını gösteren bir başka emaredir. İran’ın daha ne kadar bölgedeki vekil unsurları destekleyebileceği ve ABD’nin yürüttüğü vekaletler savaşının bundan nasıl etkileneceği de önemli soru işaretleridir. Keza Irak da bütçesinin yüzde 90’ı petrol gelirine bağımlı olan, etnik ve mezhebi fay hatlarının hareketlendiği bir devlet olarak en büyük meydan okumalardan biriyle karşı karşıyadır. Virüsün uzun süre yayılmaya devam ettiği bir senaryoda Irak’ın toprak bütünlüğünün dahi tehdit altına gireceği öngörülebilir.
Zengin Körfez ülkeleri ise fonlarını tüketme pahasına kendilerini korumaya çalışacak olsalar da üretim ekonomisine sahip olmadıklarından ve gıda güvenliği açısından ciddi zora düşmeleri muhtemeldir. Suriye ve Yemen gibi çatışma bölgelerinde sağlık sisteminin neredeyse çökmüş durumda olduğunu da göz önüne aldığımızda Koronavirüsün kontrol edilmesinin hiçbir şekilde mümkün olmadığı değerlendirilebilir. Virüs yayıldıkça toplumsal olayların tetiklenmesi de söz konusu olabilir. Eğer virüs mevcut hızıyla yayılmaya devam ederse Ortadoğu’da güçlü devlet aygıtlarına sahip, üretim ekonomisi ve gıda güvenliği sağlayabilen birkaç ülke ancak ayakta kalabilecektir. ABD gibi bölgede asker bulunduran ülkeler ise askerlerini kendi sorunlarıyla mücadele etmek için ana vatana çekmeye başlayabilirler. Bu durum Ortadoğu’da Arap Baharı ve Suriye iç savaşı nedeniyle zaten yıpranmış olan bölgesel mimarinin iyice tahrip olmasına da neden olabilir.