Kapat
SETA - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı

SETA - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı

Koronavirüs | Covid-19 Dosyaları

Küresel bir tehdit oluşturan yeni tip Koronavirüs
(COVID-19) ile mücadele sürecini inceleyen SETA çalışmaları.

COVID-19 Ana Sayfaya Git
SETA Sitesine Git

ÖncekiSonraki
Yeni Normal ve Avusturya’nın Koronadan Çıkış Stratejisi

Yeni Normal ve Avusturya’nın Koronadan Çıkış Stratejisi

- Kazım Keskin 12 Mayıs 2020

Birçok ülke gibi Avusturya da koronavirüs (Covid-19) sonrası döneme adım adım geçmektedir. Bu çerçevede ülkede ilk olarak 13 Nisan’da Başbakan Sebastian Kurz tarafından bir plan açıklanmıştır. Buna göre 400 metrekareye kadar büyüklükte olan dükkanların ve yapı marketlerin açılmasına –müşterilerin bir metrelik sosyal mesafeye uymaları şartıyla– izin verilmiştir. Bu tarihten iki hafta sonra koronavirüs vaka sayısının kontrol altında olduğu görülünce 27 Nisan’da yeni bir plan açıklanarak 1 Mayıs’tan itibaren hem daha önce yürürlüğe konulmuş olan kısmi sokağa çıkma yasağına son verilmiş hem de berber ve kuaförler dahil bütün AVM’ler ve dükkanların açılmasına onay verilmiştir. Restoranların açılması için ise 15 Mayıs belirlenmiş durumda. Açıklanan plana göre restoranlarda diğer dükkanlardan farklı olarak çok daha sıkı tedbirlerin alınması zorunluluğu öngörülmüştür. Buna göre bir masada en fazla dört yetişkin ve çocuğun oturabilmesi mümkün olabilirken çalışanların mutlaka maske takmaları gerekmektedir.

Birçok ülke gibi Avusturya da koronavirüs (Covid-19) sonrası döneme adım adım geçmektedir. Bu çerçevede ülkede ilk olarak 13 Nisan’da Başbakan Sebastian Kurz tarafından bir plan açıklanmıştır.

Eğitim alanına baktığımızda ise yeni dönemde üniversiteler için farklı bir gelişmenin öngörülmediğini, sanal eğitimin devam edeceğini söyleyebiliriz. Daha alt düzeydeki eğitim kurumlarında ise kademeli bir geçiş öngörülmektedir. Buna göre ilk olarak 4 Mayıs’tan itibaren okullar bu sene olgunluk sınavına (matura) girecek lise son öğrencileri için kapılarını açtılar. 18 Mayıs’tan itibaren ilkokullar, yeni ortaokullar, gymnasiumların ortaokulları, özel eğitime muhtaç çocuklar için okullar, 3 Haziran’dan itibaren de gymnasiumların liseleri, meslek liseleri ve politeknik liseleri normal eğitime başlayacaklar. Eğitim tabii ki koronavirüs salgını öncesi gibi gerçekleştirilemeyeceği için sınıflarda azami 11 öğrenci uygulamasına göre hareket edilecek. Bunun içinse sınıf mevcudunun 11’i aştığı durumlarda öğrenciler dönüşümlü olarak bir hafta pazartesi-çarşamba, diğer hafta perşembe-cuma günleri okula gidecekler.

Hükümetin aldığı normalleşme kararına rağmen yürürlükte kalmaya devam edecek genel önlemler başlığı altında ise süpermarket, toplu taşıma araçlarında maske kullanımı zorunluluğu ve bir metrelik sosyal mesafe kuralına uymayı sayabiliriz. Salgının yayılmasını önleme amaçlı olarak hükümet tarafından gündeme getirilen ve kişilerin telefonları üzerinden teknik takip altına alınacakları bir uygulamanın (APP) da yakın dönemli planlar arasında yer aldığını belirtmek gerekir. Ülkede büyük tartışmalara neden olan bu uygulamanın zorunlu olacağı Başbakan Kurz’un danışmanı Antonella Mei-Pochtler tarafından belirtilirken Sağlık Bakanı Rudolf Anschober ise buna karşı çıkarak uygulamada gönüllülüğün esas alınacağını ifade etmiştir. Bu tartışma da göstermektedir ki koalisyon hükümetinin Avusturya Halk Partisi (ÖVP) kanadı her fırsatta otoriter eğilimlerini öne çıkarmaktadır.

Avusturya ekonomisinin koronavirüs salgını nedeniyle bu sene yüzde 5,5 oranında küçüleceğinin öngörülmesi nedeniyle hükümet öncelikli olarak 38 milyar avroluk bir acil yardım paketi açıklamıştır. 10 milyarlık kısmı kısa dönem çalışma ödeneği bütçesi olarak belirlenen bu paketin geri kalanı da gerek çalışanlar gerekse işverenler için vergi indirimleri şeklinde düşünülmüştür. Paketin özellikle çalışanlar için somut olarak nasıl bir iyileşme getireceği merak konusudur zira ülkedeki işsiz sayısı 600 bin (İş ve İşçi Bulma Kurumunun [AMS] hesaplamasına göre yüzde 13) ile rekor seviyeye çıkmıştır.

Yeni Süreçte Avusturya’nın Yaşadığı Temel Sıkıntılar

Avusturya salgın süresince test için gerekli malzeme, sağlık çalışanları için koruyucu ekipman, malzeme ve yeterli sayıda maske bulma sıkıntısı yaşamıştır. Her ne kadar salgının şiddetini koruduğu aşamada kendini hissettirse de içinde bulunduğumuz aşamada da Avusturya’nın başlıca sorunlarından birisi yatılı bakıcı personel, diğeri de sezonluk tarım işçisi bulmaktır. Bu çerçevede Avusturya’nın ihtiyaç duyduğu 33 bin bakıcının yarısının Romanya’dan gelmesi planlanmış fakat Avrupa Bakanı Karoline Edtstadler Romanya hükümeti ile anlaşmadan bakıcıların özel bir trenle Avusturya’ya getirilmesine kalkışınca plan suya düşmüştür. Muhalefetin aktardığına göre söz konusu plandan Romanya’da ne İçişleri ne Dışişleri bakanlıklarının ne de Romanya’nın Viyana Büyükelçiliğinin haberi olmuştur. Son gelen bilgilere göre Avusturya ile Romanya arasındaki anlaşmazlığın giderildiği ve acil ihtiyaç duyulan yatılı bakıcıların 10 Mayıs’tan itibaren özel trenlerle Avusturya’ya gelmeye başlayacakları ifade edilmektedir.

Avusturya’nın zorluk çektiği bir diğer konu da mevsimlik tarım işçilerinin azlığıdır. Ülke içinde gönüllülerin de sisteme dahil edilmesine ve Tarım Bakanlığı tarafından sanal ortamda işçi bulunmaya çalışılmasına rağmen gerek tarım sektöründeki işlerin yerliler için zor olması gerekse verilen ücretin görece düşük olması gibi nedenlerle sıkıntı giderilebilmiş değil. Geleneksel olarak Bulgaristan, Romanya ve Polonya’dan temin edilen mevsimlik tarım işçileri bu sene salgın nedeniyle güçlükle Avusturya’ya gelebiliyorlar. Kosova’dan gelmek isteyenler de vize engeli nedeniyle ülkeye henüz giriş yapamadılar. Geçtiğimiz günlerde Ukrayna’dan 213 kişi özel uçakla Avusturya’ya giriş yaptı ki bu kadar az sayılardaki işçilere ihtiyaç duymak bile Avusturya’nın düştüğü olumsuz durumu göstermeye yetmektedir.

Son olarak ülkenin en büyük endişesi salgında ikinci dalga olma ihtimali. Böyle bir durumda tekrar başa dönülmesi gerekliliği hükümetin uykularını kaçırmaya yetmektedir. Zira halihazırda başta ekonomi olmak üzere toplumsal hayatın önemli kısmının altüst olması ve insanların psikolojilerinin giderek bozulması salgının yeniden nüksetmesini korkulu rüya haline getirmeye yetmektedir.

Avusturya’nın Yeni Dönemdeki Turizm Politikası

Dünyanın önde gelen turizm ülkelerinden olan Avusturya’nın kış turizminin gerek koronavirüs salgınının kendisi gerekse Ischgl’daki skandaldan ağır darbe aldığı bilinmektedir. Bu da gayrisafi milli hasılasının yüzde 15’i gibi önemli bir oranı oluşturan turizm gelirlerinden mahrum kalmamak için Avusturya’yı turizm sektörünü bir an önce canlandırmak amacıyla çalışmalar yapmaya itmektedir. Avusturya hükümetinin ülke turizmini canlandırmaya yönelik aldığı tedbirlerin başında lokantaların 15 Mayıs’tan, otellerin de 29 Mayıs’tan itibaren açılması kararının yanı sıra sağlık çalışanları için öngörülen 1.000 avroluk ikramiyenin ülkedeki lokanta ve otellerde geçerli olacak hediye çekleri şekilde dağıtılması kararı gelmektedir. Bununla birlikte özellikle turizm sektörünün yeniden toparlanmasının ülkelerin kendi içlerinde yapacağı çalışmaların dışında daha çok turist gönderecek ülkelerin tutumuna bağlı olduğu da ortadadır. Bu minvalde Avusturya’nın özellikle Alman turistleri ülkeye çekmeye çalıştığı görülmektedir.

Geçtiğimiz günlerde önce Turizm ve Tarım Bakanı Elisabeth Köstinger Almanya’nın Avusturya sınırındaki Bavyera Eyaleti’nin katı sınır politikasına bir son vermesini talep etti. Bakan Köstinger kendisiyle yapılan bir röportajda Avusturya’nın turistler için sunduğu güzel imkanlara vurgu yaparak adeta Avusturya turizminin reklamını yaptı. Ardından Başbakan Kurz da otelcilik sektörü ile telekonferans yöntemiyle yaptığı bir görüşmede Avusturya’daki koronavirüs hasta sayısının Almanya’dakinden az olduğunu belirterek sınırın yaz mevsiminden önce açılması gerektiğine vurgu yaptı. İstatistiklere baktığımızda geçtiğimiz yaz ayında Avusturya’da gerçekleşen 79 milyon konaklamanın yüzde 37’sinin Alman turistlerce gerçekleştirildiğini gördüğümüzde Almanya’ya yönelik bu çabanın değeri anlaşılır. Hatta konaklamada Alman turistlerin yüzde 29 oranında konaklama gerçekleştiren yerli turistleri de geride bıraktığını düşünürsek durum daha iyi anlaşılır.

Avusturya başbakanı bir yandan ülkesine turist gelmesi için argümanlar üretirken aynı zamanda ülkesinden başka ülkelere turist gidişini engellemek için argümanlar da üretmekten geri kalmıyor. Sebastian Kurz’un Almanya için kullandığı argümanın tutarsızlığı ilginç bir şekilde Yunanistan örneğinde ortaya çıkmaktadır. Kurz yaptığı bir açıklamada Yunanistan’ın koronavirüs salgını karşısındaki başarısını övmüş fakat bu ülkeye turist gönderilmesine Yunanistan’a gidecek turistlerin bu ülkede salgına karşı aynı derecede başarılı olamayan ülkelerden gelen turistlerle de yakınlaşabilecekleri gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Yunanistan’da şu ana kadar koronavirüs bağlantılı 150 civarında ölüm kaydedilmişken Avusturya’da bu sayının 600’ü aştığı düşünülürse Başbakan Kurz’un Almanya’ya yönelik sarf ettiği sözlerin çelişkisi daha iyi anlaşılır. Almanya’nın Avusturya’nın tutumuna karşı isteksizliğini de Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Hermann’ın Ischgl’daki skandalı kastederek kullandığı şu cümleyle belirtelim: “Avusturya’ya hatırlatmak isterim ki Almanya’nın özellikle Bayern’in salgından bu kadar yoğun muzdarip olmasının müsebbibidir.” Öte yandan Avusturya’nın da tüm açıklamaların aksine Almanya’nın da dahil olduğu çoğu komşularıyla sınır kontrollerini 31 Mayıs’a kadar uzattığını belirtmek gerekir.

Avusturya Müslüman Toplumu Yeni Gelişmelerden Nasıl Etkilenecek?

Bilindiği gibi bütün dünyanın içinde bulunduğu olağanüstü koronavirüs krizinde Avusturya’daki Müslümanlar da zor bir dönem geçirmektedir. Geçtiğimiz günlerde Avusturya basınında da yer alan bir haberde 100 civarında cami/ibadet yerinin ekonomik anlamda iflas noktasına geldiği belirtilmektedir. Bu durum özellikle cuma namazlarında ve içinde bulunduğumuz Ramazan ayında cami cemaatinin ibadethanelere yaptıkları bağışlardan mahrum kalınmasına yol açan dönemsel bir finansal sorun olarak görünse de aslında sorunun altında başka sebeplerin olduğu anlaşılıyor. SPÖ-ÖVP koalisyon hükümeti tarafından 2015’te çıkarılan Avusturya İslam Yasası gibi Müslümanları ötekileştirici yapısal uygulamalar nedeniyle de Müslümanların ibadethanelerinin işletilmesinin ekonomik anlamda darbe aldığını unutmamak gerekir. Yasanın ülkedeki diğer dini topluluklara uygulananın dışında Müslümanlar için yurt dışından finansal desteği yasaklaması bu topluluğu ekonomik anlamda da çok güç duruma düşürmüştür. Bu nedenle içinden geçtiğimiz zor dönemde Müslümanların kurumsal yapılarının diğer dini yapılanmalara göre daha çok zarar gördüğü anlaşılmaktadır.

Hükümet tarafından açıklanan koronavirüs önlemlerinin gevşetilmesine yönelik yönetmelik doğrultusunda 15 Mayıs’tan itibaren ibadethaneler sıkı tedbirlerle birlikte açılabilecek. Avusturya Müslümanlarının ülkedeki en önemli kurumsal organı olan Avusturya İslam Cemaati’nin hükümetin konuya dair çıkardığı yönetmeliğe uygun olarak yayımladığı tavsiye niteliğindeki düzenlemeye göre camiler ancak şu şartları yerine getirebilirlerse açılabilecekler; kişi başına 10 metrekare alan zorunluluğu, sınırlı sayıda kişinin camilere alınması, cami cemaatinin maske takması, isimlerinin kaydedilmesi, camiye gelenlerin yanlarında seccade getirmeleri, abdestlerini camiye gelmeden önce almaları, cami önünde ve içinde hijyen önlemlerinin alınması. Kişi başına 10 metrekare alanın zorunlu tutulması bile Avusturya’daki ibadethanelerin yetersizliğini bilenler için aslında camilerin açılmasının bir tür sembolik uygulama olduğu anlamına gelmektedir. Yine camilerin ancak akşam, yatsı ve cuma namazlarının dışındaki vakitler için açık tutulabileceği ve böylece en büyük bağışların toplandığı cuma namazının normalleşme adımlarının dışında tutulması da Müslümanların ibadet kurumlarının ekonomik darboğazının bir süre daha devam edeceğini göstermektedir.

Kazım Keskin
Kazım Keskin